TÜRKiYEDE MÜSLÜMAN VE TÜRK VATANDASLARI BASBAKAN OLUR.
AZERBEYCAN RUZi NAZAR COK ÖNEMLi KiLiT ACIKLAMALAR.TURGUT ÖZALIN ÖLDÜRÜLMESi BÜYÜK OYUNDAKi TÜRK KiM SOVYETLER VE RUSYA...ESKi SOVYETLER UZMANI ENVER ALTAYLI ACIKLIYOR.
AYRINTILI BiLGi ASAGIDADIR...
Bu Hükümet Düşecek mi?
Mahir Kaynak bir açıkoturumda şunları iddia etmişti:
iskele Sancak'ta konuşan eski istihbaratçı
Prof. Mahir Kaynak,
bundan sonra süreçle ilgili şok iddialarda bulunmuş ve bu hükümetin
zorla düşürüleceğini söylemişti.
Mahir Kaynak: Türkiye'de Başbakan Erdoğan, ülkeye
başbakan olarak getirilirken eşi yeni başörtülüydü.
Türkiye'de bu iktidar gidecektir. Sorun iktidar değildir.
Bundan sonra iktidara gelecek ilk iktidar da başörtüsünü
sorununu çözecektir.Türkiye'de başörtü sorunu sunidir.
Demişti.
Bugün hiç kimse bu hükümetin siyasetini tartışmıyor.
İktidarın geldiği dönemde dünyada iktidarda olanlar
bugün tamamen iktidarı kaybetti. Almanya, İtalya'da ve İslam ülkelerinden
bazılarında iktidarlar değişti.
Türkiye'de iktidarı halk seçer, halk getirir halk götürür"
derseniz sorun yoktur.Ama ABD dahil hiçbir ülke kendi iç dinamikleri ile
iktidara gelmez.
Burada hükümeti istifaya zorlayacaklar ya da
başka şeyler olacak demişti
28 Şubat Sırları ve Recep Tayyib'in "Sırçalanması"
Sizlere şimdi aktaracağım olayları bana nakleden, uzun yıllar Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yapmış ve görev yaptığı her kademede, statü ve rol'ünün bütün gereklerini fazlasıyla yerine getirmiş seçkin bir Türk Subayı. Benim de, ender arkadaşlarımdan biri. İşte onun iki anısı: 27 Şubat günüydü, çok değer verdiğim bir büyüğüm bana telefon ile ulaştı ve "Komutanım, fakirhanemize gelebilir misiniz; hoca efendinin (Necmettin ERBAKAN) bir müşkülü var" dedi. Saat 17:30 civarında arkadaşımın bürosudaydım. Büroda Erbakan'ın çok güvendiği milletvekillerinden biri de vardı. Selamlama, hal hatır sormadan sonra konuya girildi. 28 Şubat günü yapılacak MGK toplantısı öncesi Erbakan'a ulaşan bazı bilgiler ortaya konuldu ve değerlendirmem soruldu. Kendilerine kısaca değerlendirmemi yaptıktan sonra, ana hatları ile şunları söyledim.
|
- gelirse siz de şunu teklif edin; 'Hükümetimiz, kesintisiz
- eğitim için, M.E.B bütçesine bütçede verilen ödenek kadar bir
- ek ödenek ilave edecektir, bu konuda T.S.K.'nin duyarlılığı da
- dikkate alınarak Savunma Sanayi Fonu'ndan % 20 kesinti
- yapılarak, bu kesinti M.E.B bütçesine aktarılacaktır.
- Son günlerde, T.S.K.'de 'emir-komuta' zinciri dışına çıkarak
- T.S.K.'ni çok başlıymış gibi gösteren, 'demokrasi' dışına
- çıkan, haddini aşan, yasa tanımaz bazı generaller
- hakkında Yüksek Askeri Şura'nın yarın toplanarak haklarında
- gerekli işlemi yapması sağlanmalıdır.
- Eğer bu teklifleriniz onaylanırsa yola devam edin, HAYIR
- denilirse, MGK toplantısına bir sonraki gün devam edilmesi
- kararını verip çıkın ve Basın Toplantısı yaparak, daha önceden
- hazırladığınız metinle hükümetin İSTİFA'sını açıklayın.
- Eğer MGK'da dümen suyuna girerseniz, sonunuz olur ve
- sizin yerinize onların emirlerini yapacak birileri bulunur.
- Direnir ve istifa ederseniz, tek başınıza iktidar olursunuz.
Bu dediklerimin aksi yapıldı, bu olaylar onların sonu oldu;
Türkiye için de en büyük felaketin yolu açıldı."
Deneyimli ve emekli subayımızın bu tespit ve tavsiyeleri,
zahiren ve milli bir hükümeti kurtarma penceresinden
çok doğru ve değerli görüşleridir.
Ama evrensel siyaset ve yüksek strateji açısından
yanlış ve tehlikelidir.
Ve Erbakan Hoca, geçici ve küçük parti
hesaplarını değil,
kalıcı ve büyük ülke çıkarlarını tercih etmiştir.
Çünkü malum ve mel'un merkezlerin
Erbakan'ın bir şekilde
İktidardan uzaklaştırılmaması durumunda,
Bünyesindeki Milli ekiple, kirli cepheyi
çatıştırmak suretiyle
ordumuzu yıpratma ve Türkiye'nin yıkılışını
kolaylaştırma hıyanetlerini
sezmiş hükümetini ve partisini feda ederek,
ülkeyi ve geleceğimizi
koruma feraset ve fazileti göstermiştir.
Diğer olay da, RTE ile ilgiliydi.
RTE hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesi
devreye girmişti, yine aynı arkadaşım
beni bürosuna davet etti.Beni, şu an
AKP'nin milletvekili olan RTE'nin avukatı ile tanıştırdı.
Avukat bana, "RTE'yi nasıl kurtarabiliriz?diye sordu.
Ben de araştırmam gerektiğini söyledim.
Kısa bir araştırmadan
sonra RTE'nin mahkûm olması için Kürt Baron'un
1 trilyon 250 milyar TL, yardımcısı ve
Ermeni dönmesi bir
Büyükşehir Belediye Başkan'ın da
750 milyar TL'lik bütçe oluşturduklarını öğrendim.
İki gün sonra, malum avukatla aynı büroda buluştuk
ve kendilerine şunu ilettim
2 trilyon 100 milyara bu iş biter.
Parayı bulun, dediğim kişilerle temasa geçin,
RTE'ye hiçbir şey olmayacak.
Bu sözlerim üzerine malum avukat boynuma sarıldı
ve akla gelmeyecek dualarla bana dualar etti.
Aradan 10 gün geçmişti ki, arkadaşım beni yine
bürosuna çağırdı ve;
Komutanım hiç ses çıkmadı, neler oluyor sizce?" dedi.
Avukat arkadaşını aramasını söyledim,
o da dediğimi yaptı.Telefon konuşmasını bana
dinlettirecek şekilde telefonu ayarladı.
Karşısına çıkan avukat arkadaşıma
şunları söyledi:
Vazgeçtik, Allah'ın takdirine sığınıyoruz.
Böylesi daha iyi...
Arkadaşım bana şaşkın ifadelerle bakarken ben
gülümsüyordum.Şaşıran arkadaşıma şunu söyledim.
'Demek ki dış güçler,
RTE'yi tek başına iktidara getirmeye
karar verdi.
Milletvekili olmak istiyorsan tam zamanıdır.
Sıralamaya bakmadan aday ol!
Arkadaşım, bana: çok zalimsin.
Bu nasıl bir değerlendirme" deyince,
Milletvekili Genel Seçimleri'nden sonra görüşürüz
deyip oradan ayrıldım.
Görüşemedik,
çünkü dediğimi yapmış ve milletvekili olarak
TBMM'ye girmişti...
hayır senle isi bitti ondan görüsemediniz :)
İşte sizlere 28 ŞUBAT gerçeğinin bir kesiti... Bir hayal aleminde küresel çetenin reisine sormaya başladım: Dünyayı nasıl yönettiklerini anlatmak i stediğini söyledi. Basit bir soruya cevap veren bir insanın edasıyla konuşmaya başladı: Aslında yönlerimiz çok basit. Saat yönünde dönen bir dişliyi düşünün. Eğer siz hareketin bu yönde olmasını istemiyorsanız. Dişliyi ters yöne zorlarsınız. Oysa biz bu dişlinin yanına uygun başka bir dişli koyarız ve hareketi saatin ters yönüne çeviririz. Yani var olan gücü değiştirmek yerine onun potansiyelini kendi istediğimiz yöne çevirir ve kullanırız. Milliyetçiyi ülkesi aleyhine kullanmak, dindara inançlarının yasakladığı şeyleri yaptırmak sosyalisti kapitalizmin en uç çizgisinde kullanmak mümkündür. Biz bu dişlileri belirler ve onları devreye sokarız. İşimiz bir mühendisinkine benzer ve bu nedenle bizim toplum mühendisliği yaptığımızı söylerler. Bizim için insanların bir şeye inanması yeterlidir ve bu inancın niteliğinin hiçbir önemi yoktur. Uygun dişliler aracılığıyla hareketi istediğimiz yöne çeviririz. Mesela siz PKK ile mücadele ettiniz, büyük bedeller ödediniz ama sonunda bizim önceden planladığımız kürt oluşuma razı oldunuz 1980'de dünyanın en bağımsız ülkelerinden biri idiniz ama daha fazla bağımsızlık isteyenlerin gayretleri ile global dünyanın bir parçası oldunuz. Şu anda islam dünyası inançları için mücadele ettiğini sanıyor ama bu inancın bir şiddet ve nefret kültürünedönüşmesinden başka bir sonuç elde edemiyor. Dünya üzerindeki sol hareketi, onu bir düşüce akımı olmaktan çıkarıp şiddet kullanan solcular bitirdi. Bunları biz gerçekleştirdik. Öyleyse siz dünyayı kapitalizm ve onun temsilcisi ABD adına yönetiyorsunuz? Bugünkü sistem tarihi bir aşamadır ve sonu da yaklaşmaktadır. Şu anda yaşadığınız büyük çalkantı bir modelin oluşumunun doğum sancılarıdır. Biz hiçbir düzenin ve düşüncenin ebedi olmadığını biliriz. İnsanlığın geleceği konusunda iki hakim düşünce vardır. Birincisi dindarlarca ya da Marksistler gibi determinizmi s avunanlarca ileri sürülen görüş. Buna göre gelecek insanların iradeleri dışında kendi dinamikleriyle oluşacaktır. Biz ise geleceğin insan aklının bir ürün olduğunu düşünür ve bu geleceği inşa ederiz dindarların bundan rahatsız olması gerekmez Yaratan bizleri kullanarak kendi projesini yürütmektedir. Bugün gördüğümüz krallar, başkanlar, diktatörler, kurtarıcılar neyin nesi oluyor? Bunlar bizim kullandığımız dişlilerdir ve toplumun dinamiklerini istediğimiz yöne çevirirler. Düşüncemizi eyleme geçirecek gücü nerden bulduğumuzu merak edeceğini biliyorum. Bizimle birlikte hareket eden yönetimde s öz sahibi olan kişiler vardır. Ama bunlar şatafatlı bir hayat süren krallar ya da şöhretli önderler değildir çoğu zaman arada sırada bu rolü oynamak zorunda kalan üyelerimiz bundan pek hoşlanmazlar. Kime bağlısınız? İllimünati. Mason ya da dini bir mezhebin uzantısı mısınız? Biz taraf değil tarafların yaratıcısıyız. Bugün dünyayı birkaç kere yok edecek üstelik bunları çevreye ve kendilerine zarar vermeden gerçekleştirecek teknoloji ve silahlara sahip olanlar varken kendinizi nasıl güven içinde hissediyorsunuz? Biz ne bir ekibiz ne de bir örgüt. Biz insanların içlerinde var olan bir cevheri temsil ediyoruz.AKP, RTE ve Onun arkasındaki Artık Bilinen" Güçler |
1-Şemdinli'de TSK'yı karalamak ve halkla karşı
karşıya getirmek istemişler,
bu sebeple ordu mensuplarını orduyu sabotajcı, suikastçı.,.
Zalim görüntüsü ile özleştirip terörü meşrulaştırmaya çalışmışlardır.
2-Danıştay 2. Daire'ye başörtüsü konusundaki
kararından ötürü sindirme ve korkutma yöntemi
kullanarak saldırı düzenlenmiştir.
Böylece başörtüsü kararı cezalandırılmıştır.
3-RTE, AKP'nin ve AKP'li bir Anakent Belediye
Başkanı'nın desteklediği emekli bir
Albay Mit müsteşarı yapılmak
istenmiş bu sebeple bir grup oluşturulmuş bizzat
RTE'nin yerine oynanan Anakent
Belediye Başkanının mali destekçisi izlenimini
veren bir grup yakalanmış oluşum maalesef
kasıtlı bir şekilde
TSK'ya mal edilmeye çalışılarak AKP'nin iç hesaplaşması
örtülmek istenmiştir.
4-Atabeyler Gerilla Grubu Baskını, işe AKP'nin yıpranmış
inandırıcılığını yitirmiş ve artık siyasi ömrünün bittiğini
anlaşılmış başbakanı ve onun kara kutusu Zapsu'yu
M. Ali Erbil üzerinden kurtarmayı amaçlamıştır.
Ayrıca Şemdinli ve Danıştay'da meydana gelen olaylarda
tek devlet ve tek millet yapısını muhafaza kararlılığını,
Laik ve Demokratik Cumhuriyeti İngiliz güdümlü hilafet
devletine dönüştürmeme azmini ortaya koyan Türk Silahlı
Kuvvetlerini sindirme ve yıpratma da asıl hedef olarak belirlenmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü, İktidar Partisinin Kolluk Gücü
Haline mi Getiriliyor?
Koltuk hırsına kendilerini adayan
iktidarın hırsına yetişmek istercesine yenik düşen birkaç
yetkilisinin talimatı ile hareket eden
Emniyet Genel Müdürlüğü ve
Türk Polis teşkilatına böyle
giderse Türk Milletini değil "AKP'nin polisi" diyebiliriz.
AKP'nin muhalifi isimlere karşı yürütülen araştırmalar.
Emniyet istihbarat ve
Polis Teşkilatını yıpratacak hale gelmiştir.
Başbakan'ın İsparta İl Kongresi'nde EGM'nin AKP'nin
muhallilerine karşı yürüttüğü araştırmaları kastederek
Zamanı geldiğinde biz de konuşacağız,
şimdi sabrediyorsak bir sebebi var
şeklindeki tehdidi iktidarın ve Başbakan'ın
EGM'yi adeta bireysel güvenlik örgütü gibi
kullanma güdüsünü yansıtıyordu.
Anka Kuşu Hareketi olarak öncelikli olarak
Başbakan RTE,elinizdeki kartlarımız açmanızı
sabırla bekliyoruz.
İçinde çamaşırlarımız olan
bir küçük çantamız hazır, umarız söyledikleriniz
altında kalmazsınız.
Türk polis teşkilatının şerefli mensupları
sinesinde çıktığınız
Türk Milletine olan yükümlülük ve
sorumluluklarınızı birkaç
makam sevdalısı için unutarak, EGM'ni
AKP'nin Başbakan'ın danışmanlarını belediye
başkanlarının, Milletvekillerini özel
örgütüne dönüştürülmesine önce siz karşı çıkmalısınız.
EGM'nin bazı birimlerini ve üst düzey yöneticilerinin
TSK'ya AKP'nin muhaliflerine karşı faaliyet içinde olması
kabul edilemez. Atasözlerimizi hatırlayınız.
EGM, AKP'nin Talimatları ve Başbakanın İsteği Üzerine
TSK'ya Savaş Açamaz!
Şemdinlideki provakasyon ihanet Danıştay katliamı,
son olarak Atabey Provakasyonu ile EGM ve
TSK'nın gücünü ve itibarını
AKP adına AKP'nin dış destekçileri adına sıfırlama
kullanılmaya çalışılıyor.
EGM TSK'nın düşmanı, TSK'da EGM'nin düşmanı haline sokulamaz!
TSK'nın artık dış güdümlü bir iktidar olduğu belgelenen
AKP iktidarının karşısında yıpratılmasına alet olmak İngiliz,
ABD, Fransız ve İsrail gibi devletler adına Türk Vatanı'na
saldırmakla eş anlamlıdır.
TSK'ya açılan savaş Türkiye'ye ve
Türk Milletine açılmış bir savaştır.
Küresel oyunun karşısında durabilecek
milletinin sinesinden çıkmış Türk Ordusunu oyunun
parçası haline getirmek isteyen koltuk
sevdalılarının hırsına, Türk Polis Teşkilatı alet edilemez.
EGM'nin dış milliyetçi tarikatçılığı ve bölgesel milliyetçiliği
tetikleyen, geliştiren, besleyen bir mihrak haline gelen AKP
ile ilgili elinde biriken dosyaları yargıya teslim etme zaman gelmiştir.
Başbakan R.T. Erdoğan Yunan Gizli Servisi'nin Elemanı
Gibi Davranamaz!..
AKP iktidarının ve arkasındaki dış güçlerin
içeride TSK'yi yıpratma ve sindirme, provoke etme gözden
düşürme etkinliklerine denk düşen bir dış gelişmede
Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan ve bir süredir
devam eden gerginliktir.
Türkiye-Yunanistan gerginliği de TSK'yı dışarıdan yıpratma ve
saldırgan gösterme, içeride ise gözden düşürmeyi amaçlamaktadır.
TSK'ya karşı hem içeride hem de Yunanistan aracılığı ile dışarıda
yürütülen faaliyetlerin odak noktasında AKP iktidarı, yaşananlara,
seyirci kalan her fırsatta Türk Ordusu'nu hedef gösteren, Başbakan,
Dış işleri Bakanı, İç İşleri Bakanı ve maalesef
Meclis Başkanı Arınç bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere soru ve sorun çok. Burada en kötü ihtimallerden birisi
EGM'nin başka ülkenin gizli servis elemanı ya da gizli servisince
kullanılma ihtimali olduğu iddia edilen siyasi seçkinlerin bireysel
örgütü haline gelerek Türk Devleti'nin kontrolünden çıkması durumudur.
Adı konulmamış bir asimetrik savaş yaşıyoruz.
Bu savaşta bizi yönetenlerin bir kısmının düşmanın adamı
olma ya da onlar tarafından kullanılma iddiası var.
Tüm yaşananları akıl süzgecinden geçirdiğinizde duygularının
ve hırsının kölesi olmayanlar "bu ihtimalde yüksekliği" görüyor.
Hepimiz, hepimizin varlığını hedef alan son gelişmeler ve
gerginlikler için
Başbakan'dan açıklama bekliyoruz!. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin
Başbakanlık koltuğuna oturarak ulaşılabilecek en şerefli makama
gelmiş Başbakan'a Türk Devleti'nin ve Türk Milleti'nin her şeye
vakıf olduğunu, elindekilerin onlarca kere sağlamasını yaptığını
hatırlatarak son kez soruyoruz.
- Hukuken Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanısınız. Ancak
- politikalarınız, yaptıklarınız karşısında, siz Türkiye'nin
- Başbakanı mısınız?
- Etrafınızdaki kadroya bakınca "karanlık ilişkileriniz" var mı?
Türk Milleti'ni gerilime taşıyan demeçlerinizi sonuçlarının
Türkiye'den ziyade başka devletlerin işine yaraması nedeniyle soruyoruz.
Bir başka ülkenin gizli servisi veya çalışanları ile
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden
itibaren birlikte misiniz?
Türk Ordusu'nu yıpratma çalışmalarına çanak tutan bazı
EGM mensuplarının yetkilerini aşmalarına ses çıkarmayarak
Türk Polis Teşkilatını AKP'nin bir kolu haline getirmekle ısrarlı mısınız?"
Size bağlı çalışan bir özel örgüt var mıdır? Soruyoruz ve uyarıyoruz.!
Son gelişmeden gerginliklerin ve hükümet icraatlarının
bilgi altyapısı oluştuğunda, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere;
bazı bakanlar, bazı milletvekilleri ve bazı üst düzey bürokratlar,
yabancı bir ülkenin gizli servisine çalıştıkları iddiasıyla ya da
cürmü meşhut ile gözaltına alınıp tutuklanabilir.
Bizden hatırlatması
Kendini ŞEYHÜLİSLAM zanneden BAKAN kim?
Aytunç Altındal, AKP iktidarının
Ruhban Okulu'nun açılmasına dair
tutumunu, Türkiye'de bugüne kadar
laikliğe yapılmış en büyük saldırı olarak nitelendiriyor.
Bakan 24 saatte açarım diyor. 24 ay geçse açamaz.
Kanun değişikliği yapılmadan böyle bir şey mümkün değil.
Bakan diyor ki; biz Hollanda'da katedrali alıp cami yaptık.
Yalan. Yalan söylüyor. Hangi katedral alınıp cami yapılmış?
Yok öyle bir yer! Varsa göstersin. Ama gösteremez,
çünkü katedraller Vatikan'ın malıdır.
Kim malını kime veriyor da katedrali de alıp cami yapıyorsun.
Bu çok önemli, çok tehlikeli bir nokta.
Bu olay dinin siyasete alet edilmesidir.
Bakan kendini şeyhülislam yerine koyuyor.
Dini gerekçelerle, Hıristiyan Ruhban Okulu açmaya kalkıyor.
Kur'an da, hadislerde de, ayetlerde de böyle bir şey yok.
Hani dini gerekçe? Türkiye'de laiklik hiçbir zaman bu
kadar ihlal edilmedi. Bu olay tarih boyunca laisizme yapılmış
en ağır saldırıdır.
iKi YÜZLÜ ABDULLAH GÜL
HEYBELİ ADA RUHBAN OKULU'NUN KISA TARİHÇESİ
Heybeliada Ruhban Okulu 809 yılında
Despotla Manastırı adıyla kuruldu. 860-862 yıllarında
Kazaklar tarafından yıkılan okul, Patrik Fotios'un
onarımının
ardından yenide açıldı. Bir dönem Aya Tiada adıyla
manastır-okul olarak sonrasında da 18. yüzyıla kadar
manastır olarak faaliyetini sürdürdü.
Kurum 1772 de yeniden kendi bünyesinde okul açtı.
Bu okul da 1821 yılında çıkan yangında yandı.
1844'de açılan yeni binası ise 1894 depreminde
büyük hasar görerek kullanılamaz duruma geldi.
Bugünkü binanın inşa tarihi 1896.
Okul Lozan'a kadar Yüksek Ortodoks İlahiyat Okulu adını taşıdı.
Lozan'dan sonra 1951 yılına kadar orta derecede
meslek okulu olarak kabul edildi. Milli Eğitim Bakanlığı'nın
8 Aralık 1950 tarih ve 927.601 sayılı kararı ile
teoloji fakültesine dönüştürüldü. 25 Eylül 1951
tarih ve 151 sayılı yazı ile de yurt dışından
yabancı öğrenci kabul etmeye başladı.
Heybeliada Ruhban Okulu Anayasa Mahkemesi'nin
12 Ocak 1971 tarih ve 1971-3 sayılı kararıyla kapatıldı.
1972 yılından itibaren Özel Heybeliada Erkek Lisesi adı ile
azınlık okulu olarak faaliyetini sürdürdü. 1952 yılında
Heybeliadada öğrenim gören 70 öğrenciden sadece
10 tanesi Türk'tü. 1971'e kadar verdiği 226 mezunun sadece
38'i Türkiye vatandaşıydı. Okulun 127 yılda verdiği
toplam 930 mezundan 343'ü psikopos, 12'si psikopos Patrik seçildi.
Okulun 1 Ekim 1844'teki açılışını Fener Patrikhanesi yaptı
ve bu tarihten kapanışına kadar geçen sürede papaz yetiştirdi.
Okuldan mezun olan papazlar dini misyonlarından
çok siyasi faaliyetleriyle dikkat çektiler.
Atanan metropolitler gittikleri yerlerde Türk düşmanlığını yaydılar.
Okuldaki casusluk faaliyetleri dolayısıyla bazı patrikhane
üyeleri ve metropolitler, vatandaşlık kanununu ihlal
ettikleri için Türkiye'den kovuldular. Ruhban Okulu'nun
Türklerin zihnine kazınan iki önemli mezunu var.
Biri Atatürk'ün Nutuk'ta nefretle andığı,
Patrikhane'yi fesat ve hıyanet ocağı olarak nitelemesine de
sebep olan Mavri Mira üyesi ve eski Fener Patriği Athenagoras.
Diğer ünlü Heybeli mezunu da Kıbrıs ta
binlerce Türk'ün katlinden sorumlu olan, bir bebek katili
ve soykırım önderi Makarios.
TAYYIP ERDOGAN KIMDIR?????
R.T.E, Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa dergahının
mensubudur ve kendisi, bu dergahın lideri
Şeyh Mehmet Zait Kotku'nun hayranıdır...
Belediye başkanı olduğu dönemde, Fatih'deki "Sarıgüzel
Caddesi"nin ismini "Mehmet Zait Kotku Caddesi"
olarak değiştirmiştir ve başbakan olduktan sonra bile bazı cuma
namazlarını Ankara'daki Şeyh Mehmet Zait Kotku
Camii'nde kılmaktadır.
--- R.T.E döneminde belediye olanakları uluslararası
köktendinci örgütlerle temaslar, İslami konferans ve
toplantılar için seferber edilmiştir...
--- R.T.E 'nin belediye başkanlığı döneminde
İstanbul'da ağırlanan bu örgütlerin temsilcilerinin otel masrafları
İstanbul Büyükşehir Belediyesi şirketlerinden Ulaşım A.Ş.
tarafından ödenmiştir(Ulaşım A.Ş'nin o dönemde
genel müdürlüğünü yapan Abdurrahman Gündoğdu,
bugün R.T.E hükümeti tarafından THY'ye genel müdür olarak atanmıştır).
R.T.E, ATATÜRK'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözü ile ilgili
görüşlerini bakın nasıl açıklamıştı:
"Sen 'Ne mutlu Türküm diyene' dersen,
doğal olarak etki tepkiyi doğurur ve o da ‘ne mutlu kürtüm diyene’ der.
Yahu milletin bütünlüğü 'Ne mutlu Türküm diyene' ifadesi ile sağlanır mı?
Osmanlı 30'u aşkın etnik gurubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu.
Biz de inanç birliği ile tutacağız"...
Bir başka örnek de ATATÜRK'ün "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir"
sözüne karşı söyledikleri:
"Ben müslümanım diyenin 'aynı zamanda da laikim' demesi mümkün değil.
Niye?..Çünkü müslümanın yaratıcısı Allah, kesin hakimiyet sahibidir
.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' koskoca bir yalan!
Egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır"...
İrticai faaliyetleri nedeniyle YAŞ kararı ile TSK ile ilişkileri kesilen
kişilere kucak açarak onlara belediye şirketlerinde iş veren kişi dönemin
İstanbul B.Ş Belediye başkanı R.T.E 'dir!
Partilerin değil, düzenin(Kemalizm) alternatifiyiz”
diyen R.T.E, 1994 yılında İstanbul B.Ş. Belediye Başkanlığı döneminde
yaptığı konuşmada şöyle haykırmaktaydı:
“Bu sistem 70 yıldır kadınları Kötü söz kullanımı yasaktır yapmıştır,
erkekleri de deyyus!..”.
R.T.E, T.C Anayasası’nı yerden yere vururken Kürtçülük yapmayı da ihmal etmiyordu
“Bu anayasa ırkçıdır!..Bir taraftan Türklük aleyhine konuşturtmuyor,
bir kürdün kalkıp da Türk aleyhine konuşmasını suç unsuru
telakki ediyor, ama bir kürdün aleyhine konuştuğun zaman
onu suçlamak değil alkışlıyor!..”
--- Yıl 1991…İlk Körfez Savaşı’nın ardından, R.T.E’nin gazetelere vermiş
olduğu demeç:
“Bu savaş, ABD’nin, emperyalizmi ve siyonizmi dünyaya hakim
kılmak için yaptığı bir savaştır. ABD, Rusya sorununu çözdükten sonra
bütün dünyayı kendi emrinde tek bir devlet yapma kararı aldı.
Böylece siyonizmin egemenlik planı yürürlüğe konuldu…
Bu savaş için Türkiye’nin, BM kararına uyduğunu ifade ederek
ABD’ye yardımcı olması, milleti aldatmaktır… Türkiye’deki üslerin
NATO maksatları dışında kullanılmayacağı, yasaların hükmüdür.
Fakat bugünkü uygulamada bu üsler NATO’ya değil, ABD’nin emrine verilmiştir.”
Aynı R.T.E, 31 Mart 2003 tarihinde(ABD’nin Irak işgalinin ilk günlerinde)
Wall Street Journal’a verdiği demeçte ise şöyle demektedir:
Kahraman genç kadın ve erkek Amerikan askerlerinin,
olabilecek en az kayıpla evlerine dönmeleri için dua ediyorum..”
Bakın bizim R.T.E bir zamanlar Eyüp belediye binasının
balkonundan insanlara nasıl sesleniyor:
AT’ye girmemek için geliyoruz! Bak Avrupa Topluluğu’nun
yöneticileri talimat verdiler. Ne dediler: ‘Bayrağınızı değiştirin’…
Vay dangalak vay!..
Bu bayrağın rengini bu milletin dedesi verdi…
Gerçek ölçüyü, bizi yaradan Allah koyuyor;
Siz onların dinini kabul etmediğiniz müddetçe onlar sizi
kendilerinden kabul etmezler. Kafirleri dost edinmeyiniz!”
--- Ve bugün,
"Hedefe ulaşmak için papaz elbisesi giyerim"
sözlerinin sahibi de R.T.E'den başkası değildir!..
--------------------------------------------------------------
Tayyib, Siirt’te halkı isyana teşvik amacıyla okuduğu şiir
sonucu hak ettiği cezayı alınca ilk yırtınan nedense ABD oluyordu!..
Tayyib’i sık sık ziyaret etmesiyle ünlü ABD İstanbul başkonsolosu
Caroline Huggins, Tayyib’in aldığı ceza için 28 Eylül 1998’de
şunları söylüyordu:
“Bu tür gelişmeler, Türk demokrasisine olan güveni zayıflatır!”
16 Temmuz 2000 tarihinde, mapushaneden yeni çıkan R.T.E, ABD’ye gider.
American Jewish Comitte(Amerikan Yahudi Komitesi)’nin davetlisi
olarak orada bulunmaktadır. Ayrıca burada JINSA
(Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü) yetkilileri ile de görüşmeler yapar…
(Bu geziden kısa süre önce yine Amerika’ya gitmiş olan Tayyib, uzun süredir
orada yaşamakta olan Fethullah Gülen “hocaefendi”sini de ziyaret etmişti.)
2 Temmuz 2001 tarihinde ise Bakkallı adlı lobi şirketi vasıtasıyla
Recep Tayyip Erdoğan'a New York'tan gönderilen memorandumda belirtilen
Türkiye'nin şehir devletlerine ayrılması planı”, Ak Parti Program ve
Tüzüğü'ne hemen hemen aynı ifadelerle geçirilmiştir.
(Bakkallı Lobi Şirketi, ABD’nin eski Türkiye Büyükelçilerinden
Abramoviç tarafından yönlendirilmektedir. Abramoviç ise CFR üyesidir.
Lobi şirketinin sahibi olarak görülen Ayla Bakkallı ise
uzun yıllar önce Türkiye’den Amerika’ya göç etmiştir.
Ayla Bakkallı, 2002 yılında Güney Afrika’da düzenlenen ve
başkan Bush’un da katıldığı “Dünya Forumu”nu da
yöneten kişidir.)
2 Temmuz 2001’de kendisine gönderilen memorandumun
hemen ardından R.T.E, 4 Temmuz 2001’de özel davetle
ABD’ye çağırılır…
Dünyayı yönetmeye soyunmuş elit, bu amacına ulaşmak
için önünde engel olarak gördüğü milli devletleri parçalamak ister.
Bunun için şehirleşme adı altında eski Yunan tarzı şehir devletleri
modelini gündeme getirir ve Tayyip Erdoğan'a da,
“bu politikaya uyması halinde destek göreceği”
söylenir. Erdoğan da onları kırmaz ve “küreselleşmenin
şehir devletleri planı”nı, parti programı haline getiriverir!..
AKP Programı ve Tüzüğü, memorandumda belirtilen küreselleşmenin olmazsa olmaz kuralları olarak anlatılan hükümler gereğince hazırlanmıştır...
İşte New York'tan Recep Tayyip Erdoğan'a gönderilen söz konusu memorandum:
"Mr. Erdoğan,
Sizin küreselleşme ile demokrasi ilişkilerini bağdaştırma
yönündeki adımlarınız, Türkiye'ye kriz sırasında destek
olan uluslararası güçler tarafından da kabul görecektir.
Ankara, küreselleşmenin gerekliliğini anlamak ve dünyada geçerli olan kurallara uyum sağlamak zorundadır. Ankara şunu da anlamalıdır ki, uygun gördüğü kuralları uygulayıp, kendi çıkarlarına uymayanları reddetmesi mümkün değildir...
Küreselleşmenin bir adı da şehirleşmedir.
Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin
fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır.
Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir. Bu memoranduma göstereceğiniz ilgiden dolayı takdirlerimizi sunarız..."
Belgede “dünya” kelimesiyle kastedilen, uluslararası güç merkezleridir. Yani dünya hükümeti kurmaya çalışan örgütlerdir. “Ankara” kelimesinden de Genelkurmay anlaşılmalıdır!
Şimdi de Ak Parti Program ve Tüzüğü'ne bir göz atalım:
Ak Parti'nin kuruluşuna temel dayanak olarak,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yanında,
"başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile,
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi olmak üzere TBMM tarafından
onaylanmış uluslar arası belgeler" gösteriliyor(Ak Parti Tüzüğü, S.15)…
Oysa, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası,
Türkiye'de kurulan bir siyasi parti için yeterli bir dayanaktır.
Uluslararası belgelerin bir siyasi parti kuruluşuna dayanak
olarak gösterilmesi ilk defa rastlanan bir durumdur!
Tüzükte,
"Ak Parti, insanların farklı inanç, düşünce, ırk, dil, ifade etme,
örgütlenme ve yaşama gibi doğuştan var olan tüm haklara
sahip olduklarını bilir ve saygı duyar. Farklı olmanın, ayrışma değil,
pekiştirici kültürel zenginliğimiz olduğunu kabul eder"
deniliyor(Ak Parti Tüzüğü, S.17).
Kurucular Kurulu kitabının 10'uncu sayfasında
"Toplum içindeki farklılıkların zenginlik olarak kabul edilmesini
ve çoğulculuğu takip edilmesi gereken sosyal ilkeler olarak görürüz"
denilerek aynı bakışın altı çiziliyor...
Bu ifadelerden anlaşılan, milletin ortak değerlerini
öne çıkarmaya dayalı uluslaşma süreci yerine, milletin farklı özelliklerini
ortaya çıkarmaya dayalı küreselleşme adlı şehir devletleri
sürecinin benimsenmesidir...
Parti programının 16'ıncı sayfasında
"Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, toplumumuzun çimentosudur"…
Programın 15'inci sayfasında
"Resmi dil ve eğitim dili Türkçe olmak şartıyla,
Türkçe dışındaki dillerde yayın dahil kültürel faaliyetlerin yapılabilmesini,
partimiz ülkemizdeki birlik ve bütünlüğü zedeleyen değil,
güçlendiren ve pekiştiren bir zenginlik olarak görmektedir"…
Parti kurucularının tanıtıldığı Kurucular Kurulu kitabının
8'inci sayfasında
"Partimiz merkeziyetçi devlet anlayışından vazgeçilmesini öngörür"
denilmektedir… Merkeziyetçilikten vazgeçileceğinin öne çıkarılması,
söz konusu memerandumda “küreselleşme” diye dayatılan
politikaların uygulanacağının bir başka göstergesidir!..
Yine Kurucular Kurulu kitabının 11'inci sayfasında da
"Partimiz küreselleşmenin gerektirdiği yapısal dönüşümlerin
kaçınılmazlığını ve en az maliyetle gerçekleştirilmesini savunur"
denilmektedir...
Hemen arkasından 12'nci sayfada,
"Partimiz, eğitim hizmetlerinin yerelleşmesinden ve özelleştirilmesinden yanadır"
ifadeleri ise, “eğitimde birlik” anlayışına son verme isteklerinin bir göstergesidir..
.
Programın 35'inci sayfasında,
"Çağımız bir yönüyle küreselleşme çağı, diğer yönüyle yerelleşme ve yerel yönetimlerin devlet sistemleri içindeki ağırlıklarının arttığı bir çağıdır"
denilmesi, Tayyip Erdoğan'a verilen memorandumdaki taleplerin birebir kabul edildiğini ortaya çıkarmaktadır...
Erdoğan'ın, kendisine verilen memorandumdaki dayatmaları aynen kabul ettiğinin bir göstergesi de, programın 35'inci sayfasındaki,
"Partimiz, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uygun olarak, anayasal sistemimize yerel yönetim hakkının dahil edilmesini sağlayacaktır. Yerel yönetimlerin yargı yoluna gidebilme hakkı dahil ilgili tüm düzenlemeleri gerçekleştirecektir"
ifadesidir...
Kısacası, Ak Parti programı, tüzüğü ve Kurucular Kurulu kitaplarından yaptığımız bu alıntılar göstermektedir ki; R.T.E, kendisine gönderilen memorandumdaki
"Küreselleşmenin bir adı da şehirleşmedir. Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir"
talebine itaatsizlik etmemiştir!
8 Ağustos 2001’de, İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosu Roger Short, parti kurma hazırlıklarını sürdüren eski İstanbul B.Ş. Belediye başkanı R.T.Erdoğan’ı ziyaret eder…Ziyaretin ardından yaptığı açıklamada Short, şunları söylemektedir:
“Bildiğiniz gibi biz, çoğulcu demokrasiden yanayız. Bu parti(AKP) de bu düşünceyi destekliyor. Böyle bir partinin kurulması bizi mutlu eder”…
Memorandum, 2 Temmuz’da Tayyib’e gönderiliyor, 4 Temmuz’da Tayip ABD’ye çağırılıyor ve memorandumu kabul ediyor. Türkiye’ye döndüğünde de İngilizlerle görüşüp parti tüzüğünün taslağını gösteriyor ve onların da desteğini alıyor…
Yani, Türkiye’de kurulan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başına gelmeyi hedefleyen bir partinin neler yapacağını, Türk Milleti’nden önce ABD, Yahudiler, CIA ve İngilizler biliyor ve onların istekleri doğrultusunda şekillenen ve onaylanan partinin kuruluşu tamamlanıyor…
Ve tarih 3 Kasım 2002…Tayyip’in AKP’si, genel seçimler sonucunda %34 oy alarak iktidara gelir…
Bir zamanlar “AT’ye girmemek için geliyoruz!” diyen Tayyip’in sağ kolu A.Gül, başbakan olur.
Gül, 22 Kasım 2002 tarihinde Alman Die Welt gazetesine vediği demeçte şöyle demektedir:
“Türkiye’nin hedefi çok açıktır: AB üyesi olmak…Buna karşılık biz de AB’ye tam üye olarak kabul edilecek Türk Devleti’nin saydam, demokratik bir İslam Devleti olacağını taahhüt ediyoruz”…
3 Kasım seçimlerinin ardından tekrar özel bir davetle ABD’ye davet edilen Tayyip, henüz hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen, Bush tarafından, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilcisi” olarak kabul edilir…
Kısa süre sonra da, milletvekili ve dolayısıyla da başbakan olmasını engelleyen tüm hukuki engeller bir bir ortadan kaldırılarak Tayyip, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanlık koltuğuna oturtulur…
İşte kısaca böyledir Tayyib’imin Kasımpaşa’dan başbakanlığa dek uzanan öyküsü…
ABDULLAH GÜL VE POWEL
14 MADDELiK GiZLi ANLASMA 8i GERCEKLESTi iZLEYiN...
Yararlanılan Kaynaklar:
n Ergün POYRAZ, Patlak Ampul, Toplumsal Dönüşüm Yayınları
n Ali ÖZOĞLU, Şifre Çözüldü, Toplumsal Dönüşüm Yayınları
BÜYÜK OYUNDAKİ TÜRK....
ÇOK ÖNEMLİ KLİT İSİMLER VE SİFRE İSİMLER KLİT ROLLER SAHISLARI SONUNA KADAR İZLEYİN
TÜRKES'İ KİM ÖLDÜRMEK İSTEDİ ÖZAL SUİKASTİ RUZİ NAZARIN KLİT ROLLERİ
CANLI YAYINDA TELEFON BAGLANTISINDA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder