Header ads

Header ads
BU DESiFREYi OKUMAK iCiN .RESME TIKLAYIN KONU ARSiViNDEN DE BULABiLiRSiNiZ
» » » » » » » VUDU BÜYÜSÜYLE iNSANLARA TELKiNLER UYGULANIYOR


VUDU VE AYiNLER KECi VE iNEK KANI AKITIP iCMELERi VE BU BÜYÜ YOLUYLA SEHiRLERE HATTA ÜLKELERE TELKiN ETTiKLERi SEYTAN AYETi VE GiZLENEN TALMUT YASALARI


KABBALiSTLiK BiR YAPILANMA VE RiTÜELLER

BUNLARA BUGÜN GÜNÜMÜZDE  MASONLARDA MASON LOCALARINDA AYiNi YÜRÜTEN 33.DERECEDEN MASON ÜSTAD YAPMAKTADIR..






Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... Londra'da Roundhouse tiyatrosunda bir gece "Bahia'lı Vudu Dansçıları" inanılmaz bir performans vermişlerdi.Dansçılar, kimisi siyah, kimisi beyaz ve kimisi Kızılderili, ancak çoğu bu üç ırktan, bu üç renkten oluşmuş bir Brazileiro kokteyli, yarı akrobatik zengin bir şov sundalar. Ve müzik... insan o müziği dinlediği zaman, Vudu'nun hipnotik, büyüleyici ve coşkulu etkisi vardı. Tamtamlar kalp atışlarına senkronize olup, nabzı hızlandırıyor ve bedeni etkisi altına alıyor. O zaman , Vudu’nun arkasında bildiğimizin dışında başka şeyler var, basit bir olay değil. Ayrıca danslar, sesler, bir renk ve ses cümbüşü, ilkel ama doğal bir zarafet, sanki insani duyguları doğa güçleriyle kaynaşmış. İnsan kendini doğada, doğada kendini insanda bulmuş.

iSTE iSTANBUL DiKiLiTASIN ÜZERiNDEKi YAZITLAR VE DiKiLiTASIN ÜSTÜNDEKi PRAMiT GÜNES DiK BiR SEKiLDE GEDiGiNDE  ISIK YAYILIYOR VE PRAMiT ISIK ÜZMEZi HALiNE BÜRÜNÜYOR...

KONSTANTiNUSUN ZAMANINDA DA MEVCUT OLAN DiKiLiTASIN TARiHi DAHADA ESKiLERE DAYANMAKTA.

HERYERE AMBLEMLERiNi YERLESTiRiYORLAR

YiYECEKLERiMiZE GiYSiLERiMiZE LOGOLAR VE  MASUM GiBi GÖRÜNEN AMBLEMLERLE BÜYÜLENiYORUZ

BU TILSIMLARLA iSTANBUL 2010 PROJESi ADI ALTINDA LOGOLARA KADAR YEDiRiLMiS DURUMDA

BU ViDEO SADECE KISA BiR KESiT BÜYÜ KONUSUNUDA KOYDUMKi  NE OLDUGU ANLASILSIN

DÜNYACA ÜNLÜ CRiS ANGELIN BiR BEZ BEBEKLE YAPTIGI NUMARA SÖYLEYDi BEZ BEBEGE iGNE BATIRDIGINDA KARSISINDAKi ADAM ACIDAN ZIPLIYORDU BEBEGi CAKMAKLA YAKTIGINDA iSE KARSISINDAKi BAYAN ATESTEN YANDI

iSTE BU SiHiRBAZLARIN YAPTIKLARI NUMARANIN SIRRI VUDU AFRiKA KÖKENLi BÜYÜ....

BU MÜMKÜN  VE BUNUN FARKLI YÖNTEMLERiYLE BiR SEHRi HATTA ÜLKEYi ETKiLEMEK MÜMKÜN....

HEPiNiZ BiR DÜSÜNÜN SU MARKA DELiLiGiNi MARKA FURYASINI SADECE BiR KONU DAHASI YiYECEKLER ÜZERiNDEKi AMBLEMLER  

VE EN ÖNEMLiSi iCKiLERiN  ÜZERiNDEKi YAZILARDAKi E HARFLERiNiN RAKAMLA AYNI OLUSU 

ViDEOYU iZLEYiN





















6 6 6
SEYTANIN AYETLERi GiZLENEN TALMUT YASALARI

HakanYılmaz çebi

ViDEO-1DESiFRE DEVAMI GELiCEK






Tarih: Eylül 1995, yer: Amerika Birleşik Devletlerinin Vudu merkezi olarak bilinen güney eyaleti Lousiana baţkenti New Orleans, Beyaz Mambo (Vudu rahibesi) Dolores EBN TV muhabirine yaptığı ayin amacını şöyle anlatıyor: "Sokaklarda artan suç, şehrimizi yaşanmaz bir duruma getirdi, bunu bertaraf etmek için "Ogun"u çağırmaya karar verdik, çünkü o bu işe en uygun, ateş ve demir loa'sudur" (Vudu tanrısı veya tercihe göre aziz). Hemen sonra, ekranda çıkan görüntüler, gece-yarısı meşaleler ve yer ateşleri ile aydınlanmış kadın ve erkek, zenci ve beyaz, erkekleri yarı çıplak, kadınları uzun beyaz elbiseli turban başlı mambo'nun müritleri "azizlerin oğulları ve kızları" kendilerini iyicene ritime kaptırmış dans ediyor ve biraz da şov yapıyorlardı. Yine o ritim, yine o tekdüze tempo "Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... Ta Ta Tom...". Muhabir suçların gerçekten azaldığını söylüyor. Kim bilir belki de sabıkalılar korkudan faaliyetlerine ara vermişlerdi.

İster New Orleans, Rio, Bahia, Port au Prince (Haiti), Miami'nin Küba'li ve New York'un Puero Rico'lu semtlerinde olsun, aynı tamtam sesleri geceleri yükseliyor, tütsüler ve mumlar yakılıyor, kanlı kurbanlar kesiliyor, adaklar veriliyor. Ve kökeni Afrika'da bulunan bu uygulamalar yavaş yavaş Amerikaların her tarafına yayılıyor. Gizlice A.B.D.'nin hemen hemen her büyük kentine hayal edilemeyecek kadar sızmış bile ve 5 milyon taraftarı olduğu söyleniyor. Ve belki bir gün, bir gezide en olmadık yerlerde kulaklarınıza şöyle bir ses gelirse, "Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... Ta Ta Tom...", hiç şaşmamanız gerekir.

Bu durumda ne yapmak gerekir? aksi istikamete son surat kaçmak mı? Ayin yapılan bir Vudu humfo'su, bir Candomble terreiro'su veya bir Umbanda tenda'su muhtemelen sokaktan daha güvenlidir ve gelenleri geri çevirmek kurallara aykırıdır, herkes misafirdir. Ancak, yine de bazı merkezlerde dikkatli adım atmak gerekir, özellikle söz konusu bir Quimbanda veya Petro merkezi ise! Ancak, onlar dahi fazla korkulacak yerler değildir. Bu sayfalarda, Türkiye'de ilk kez Vudu konusunda gerçeği açıklamayı hedefliyoruz. Vudu ile ilgili çok şey söylenmiş, çok atıp tutturan olmuştur. Ancak doğruyu eğriden ayırmak için her şeyde olduğu gibi sağlam bilgiler gerekir. Vudu sansasyon dolu, istismara açık bir konu olduğu kadar, çeşitli araştırmacılar, bilim adamları, özellikle antropologlar tarafından titizlikle incelenerek, konusunda dört dörtlük kapsamlı eserler de yazılmıştır. Bunun dışında güvenilir yazarlar bizzat olayları yaşayarak birinci elden kazanılmış deneyimlerini aktarmışlardır. Bu arada Vudu bir takım saçma sapan roman ve filme de konu olmuştur.

Yurdumuzda 1983 yıllında Altın Kitapları tarafından yayınlanan "Kara Büyü" (2), bu konuda ender bir istisnadır, yinede romanın sonlarına doğru konu giderek gerçek dışı bir boyut kazanıyor. Adım adım Küba asıllı Vudu dini Santeria konusunda belgesel özellikte bilgiler veren bu kitabın ne asıl ismi "Kara Büyü", ne de yazarının asıl adı Nicholas Condé. "The Religion" ("Din")(3) adlı bu kitabın, 1982 İngiliz Corgi baskısının arka sayfasında bakın ne yazıyor: "Bu roman için gerekli derin araştırma Nicholas Condé'yi Vudu ayin ve sırların en ücra çevrelerine soktu. "The Religion"nin arkasındaki hikaye şok edici gerçeklerle doludur ... o denli gerçek ki yazar adını açıklamaktan kaçınıyor". Konuyu anlayan biri için kitabın asıl ismi "Din" Vudu gerçeğine uygundur, "Kara Büyü" kapak adı ise, Vudu olaylarından uzak yaşayan Türk okurların anlayışlarına uyarlanmıştır. Bilenler için, Vudu önce bir dindir, büyü sadece yüzlerinden biridir.

Aynı şekilde romanın filmini çevirdiklerinde adını "The Believers", Türkiye'de sinema ve TV'de "Tarikat" olarak gösterildi. Ancak, belgesel nitelikte verilere rağmen roman öykü uğruna Vudu gerçeklerinden sapıyor, film de iyicene sapıyor. Birkaç gerçekçi sahne dışında, film Vuducuları güç peşinde insanlık dışı varlıklar olarak gösteriyor. Oysa, onları iyi tanıyanlar insani yönlerinin güçlü, mizah anlayışları olduğunu bilir. Diğer bir örnek, “Angel Heart”, (Şeytan Çıkmazı) aynı şekilde Hollywood safsataları yansıtıyor: “iyi (veya çoğu zaman olduğu gibi kötü) bir hikaye uğruna her şeyi saptırmak geçerlidir”.

"Gökkuşağı ve Yılan" (The Rainbow and the Snake), fantastik ve eğlendirici hikayesine rağmen, neredeyse belgesel nitelikte gerçekçi ve iyi araştırılmış bir film. Ancak film ve romanlar ne denli gerçeklere yakınsa da, yine de öykü icabı sapmalar görülmektedir. Yine de, gerçek her zaman öykülerden tuhaftır ve Vudu gerçeği romanlara ve filmlere aktarılmayacak kadar garip ve alışagelmiş değerlerimizden bambaşka bir dünyayı temsil ederler. Aslında bu film Wade Davis'in aynı başlıklı ve gerçek bir hikaye içeren kitabından esinlenmiştir(4). Aynı filmdeki gibi Wade Davis Vuducuların sırlarını keşfediyor ve zombi pudrasını tıbbı olarak incelenmesi için Haiti’den kaçırıyor.

Yakında Meta yayınlarından David St Clair’in “Davul ve Mum” (Drum and Candle(5)) kitabı yayınlanacaktır. Arkadaşımız Haluk Özden tarafından tercüme edilen bu kitap Brezilya Vudu'su konusunda oldukça aydınlatıcı ve ayrıntılı bilgi vermektedir. Ayrıca roman gibi okunacak sürükleyici bir eserdir. Çıktığı zaman okumanızı öneririz.

Bir an için ön yargılarımızı bir kenara bırakırsak kabul etmemiz gerekir ki Vudu her şeyden önce bir dindir ve oldukça popüler bir dindir, taraftarları genelde fakir halktandır. Bazılarına göre dünyanın en eski dini olan Vudu'nun kökeni Afrika'dır, ancak yerine göre Hıristiyanlık, Kızılderili Şaman ayinleri ve hatta spiritizma (ruhçuluk) bile karışmıştır, ayrıca yerel bir takım ilaveler ve gelişmelere de tabi olmuştur. Örneğin Santeria'nın bazı türlerinde tamamen Hıristiyan bir dış görünümü almış olabilir, hatta taraftarları tamamen beyazlardan oluşmuş merkezleri de vardır. Ancak, burada yanılmamak gerekir, buradaki uygulamalar esas itibarıyla Afrikalıdır. Hıristiyanlık sadece dış görünümüdür ve binlerce yıllık animist unsurlar onu adeta yutmuştur.


“Doktor Reser ţöyle dedi: ‘İnsan kalbinde hissettiğini zihinsel olarak kabul ettiği an, kolay kolay tekrar kapanmayacak bir kapıyı aralar ... Sözde ilkel zihinlerin, sözde aydınlarınıza kıyasla bir üstünlük gösterdiği bir alanın olduğunu kabul etmek zorunda kaldım. Bir bokor (yaprak doktoru) şifalı otlar konusunda tahsilli eczacılarınızdan çok daha bilgili. Bir görücü, rahip okullarında eğitilmiş papazlarınıza kıyasla iyi ve kötü ruhlar konusunda çok daha bilgili. Bir Vudu rahibi din adamlarınıza kıyasla yaratıcı gücün kaynağı konusunda çok daha fazla bilgiye sahip ve dağda, kulübesinde oturan basit köylü, şımarık şehirlilerinize kıyasla Tanrı’ya çok daha yakındır.’”

Strange Altars, Marcus Bach(1)

Afrika Kökenli İnançların Amerika’ya Göcü

Birkaç yüzyıl önce, Güney ve Kuzey Amerikalı ve Karaipli beyaz adamları tarlalarında ve evlerinde köle olarak çalışacak binlerce Afrika kökenli zenci getirmişlerdi. Bu kölelik yılların hikayesi uzun ve hazindir ve siyah adam büyük çilelere ve haksızlıklara maruz kalmıştı. Afrikalılar sıcak iklimlere karşı dayanıklı ve çalışkandılar, Kızılderililer tarlalarda denenmişti, fakat iyi sonuç alınmamıştı. Beyaz efendileri bu köleleri gün doğumundan gecelerin geç saatlerine kadar çalıştırıyorlardı. Ülkelerinde ayrı kabilelerde yaşayan bu zenciler bir arada yaşamak zorunda kaldılar. İnançlarını ve ayinlerini birleştirdiler. Aralarında Senegal asıllı Müslümanlar bile vardı ve hatta bunlar Haiti'de bazı köle ayaklanmaların arkasında bulunmuşlardı.

Beyaz adam, kendini haklı gösterebilmek için, gerekçe olarak köleliğin amacını Afrikalı’yı putperestlikten kurtarmak, vaftiz ederek İsa'nın yolunda hidayette erdirmek olarak göstermek zorundaydı. Zencileri vaftiz edilse de, dıştan Hıristiyan gözükseler de, onları biraz kazıdım mı, altları öz ve öz Afrikalı çıkıyordu. Vaftiz töreni Afrikalı için sadece yeni bir sihirli formüldü, oysa kendisi onun gibi daha ne ayinler bilirdi, hatta kendince daha sihirlisini de. Bu işten "beyaz adam ne anlardı ki?". Afrikalı, çektiği bütün zorluklara rağmen, belleğinde kültürünü, geleneklerini olduğu gibi taşıyordu ve bir yandan beyaz adamın büyüsünü öğrenmeye çabalıyordu.


Zaten beyaz adam aslında kendi dinini fazla aşılamak istemiyordu, zencileri ne kendisi ile aynı platforma oturtmak, ne de kafasını kurcalayacak fazla fikir vermek istiyordu. Ne de olsa, beyaz adam siyah adam sayesinde zengin olmuştu ve siyah hizmetçilerle çevrili büyük bir konakta yaşıyordu. Bu arada beyaz adamın çocuklarına bakan zenci süt annesi ona Afrikalı orişa (Brezilya'da loaların adı) ve büyücüler hakkında masallar anlatıyordu. Ayrıca, hizmetçi odasında genç ve güzel zenci, beyaz efendiyi kendisine bağlamak için büyü yapıyordu, tropik iklimler beyaz hanımefendiye göre değildi, gün geçtikçe eriyordu ve günleri de sayılı idi. Bu beyaz gelinler 13, 14 yaşlarında Portekiz'den getiriliyordu ve hemen evlendiriliyordu. Genç yaşlarda aşırı doğumlar onları zayıf kılıyordu. Efendilerin ilgileri de hep dişi kölelerdeydi. Güzel zenci, beyaz efendinin bakışlarını fark etmişti ve olayların gelişi kaçınılmazdı. Artık Brezilya kanunları bu tür evlilikleri kabul ediyordu, siyahlarla evlilik dışı ilişkiler ise zaten çığırından çıkmış durumdaydı. Saat ilerlemişti ve beyaz adam yatmıştı, fakat çok uzaktan, yoksa kölelerin toplu olarak kaldığı baraklardan mı? garip bir ses geliyordu ... "Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... Ta Ta Tom... ". Azizlere dua etmeye ve siyah süt annesinin ona verdiği korunma muskasını sıkıca sıkmaya başladı.

Bu arada, her nasıl olduysa, garip bir mütasyon başladı, Afrikalılar azizlere, İsa'ya ve Meryem Ana'ya aşırı ilgi göstermeye başladılar. İlk başta bunun sebebi tam olarak anlaşılmadı, ancak bunun aslı şöyle idi: Zenciler heykel, vitray ve ikonalarda tasvir edilen İsa ve Meryem Ana'yı, aziz, melek, havare ve peygamberleri kendi tanrıları ile özdeşleşmişlerdi. Yoruba esaslı Brezilya Makumba'sını ele alırsak, savaş orişa'sı (loa) Ogun, mızrağı ile ejderhayı öldüren San Jorj'dan başka kim olabilirdi. Gök tanrısı Oşala ise İsa, Yemanje de Meryem Ana olmalıdır vs. Zamanla Katolik esaslar, Vudu ayinlerin bir parçası haline geldi, ancak hep arka plandaydılar. İrtibat kurulan loalar ve orişalar da her zaman Katolik mezhebin savunucularıydı, Protestanlık onlar için neredeyse dinsizlikten kötü. Ayinler, azizler, fetişler (kutsal cisimler) olmayan bir dinde loalar ve orişalar kendilerini sudan çıkmış balık gibi hissederler, zira onları besleyen inanç ve ibadet ... Eh inanç güzel de, bir iki tütsü veya da mum olsa... hatta kanlı birer kurban ve biraz içki ve puro da sunulsa gel keyfim gel, doğrusu bu yine ülke de o kadar da fena değilmiş. Loalar, Kızılderililerin ayinlerinde kullandıkları tütünü ve beyaz adamın içkisini bir tattıktan sonra, onlar ayinlerin vazgeçilmez unsurları olarak kalmıştı.

Genel bir kural olarak, yeni dünyanın Protestan ağırlık yörelerinde zencilerin Afrika kültürel kökenini kaybettiği ve Katolik ağırlıklı yörelerde bir şekilde koruduğu denilebilir. Kuzey Amerika’da, Afrika asıllıların kökenlerini önemli ölçüde kaybettiği açıkça görülüyor.

Bir yandan siyah adam beyaz adamın dini inançlarını kendi inançlarına katarken, aynı şekilde beyaz adam siyah adamın inançlarından etkilenmeye başlamıştı. Ne de olsa İspanyollar ve Portekizler yüzyıllardır Kuzey Afrikalılar ile yan yana yaşadılar, kanlarında da Faslı kanı vardır. Ayrıca, Katolik mezhebinde de az hurafe yoktu. Ne de olsa, Roma kilisesi neredeyse bütün ayin ve adetlerini, Papanın kıyafetine kadar Roma paganizmi ve Mitra kültünden almıştı. Ayrıca, Katolizmin yayıldığı Avrupa’da eski tanrılar azizlere dönüştürülüyordu. Brigit tanrıçası azize Brigit oluyordu. Dolayısıyla bu süreci tekrar tersine dönüştürme o kadar da zor olmaması gerek.

Fransız hakimiyeti altında Haiti'de böyle bir gelişmeye gerek yoktu, çünkü köleler efendilerinden Fransız ihtilali örnek alarak ayaklandılar. 1, Ocak 1804'te kurdukları cumhuriyetten önce beyazların çoğu katliama kurban gitti. İhtilalin başında Vudu babaloa ve mamaloalar vardı, taraftarlarına beyaz adamın kurşunlarının onlara işlemeyeceği, ölürlerse ruhlarının Afrika'ya gideceğini söylüyorlardı. Budan sonra Haiti 150 yıl dış dünyaya kapalı kara bir ada olarak, Cumhuriyet ilkelerine bağlılık gösterilse de, Vudu’nun neredeyse resmi din olarak egemenliğini sürdüğü küçük bir Afrika adası oldu.

Vudu denildiğinde insanının aklına genelde korkunç ve kanlı ayinler, kurbanlar, yılanlara, dehşet verici putlara tapınma. Kara büyü, afsun, füsün, rukiyeler. Zombiler ve üzerine beddualarla iğneler batırılmış taş bebekler gelir. Böyle şeyler yok demek yanlış olur. Ancak, çoğu kez kara büyü, toplu cemaat şeklinde çalışan Vudu tarikatları dışında, bireysel olarak çalışan bocor, macandal, veya obayifo'ların (büyücülerin) işleridir. Afrika'da köle ticaretinin ilk durağı Afrikalıların kendileriydi, özellikle Dahomey kralları köle olarak sattıkları savaş esirleri dışında, yasalarını çiğneyen büyücüleri, özellikle kara büyücüleri de satıyorlardı. Büyücülerin faaliyetlerini dini faaliyetlerden ayırmak gerekir. Dinin Latince'si "religio"dur ve toplu şekilde uygulanan ibadetler ve ayinler anlamına gelir. Dinde sosyal unsur ağır basar, kara büyüde kişisel çıkar ağır basar ve genelde sosyal normlar önemsenmez. Bir babaloa da büyü yapar, kişisel çıkarlar da söz konusu olabilir, hatta bunlar bizim ahlak anlayışımızı biraz zorlayabilir. Ancak, bunlar bulunduğu toplumun normlarına ya uyar, ya da bir şekilde kendini kabul ettirmek zorundadır. Zira ahlak kurallar toplu yaşamın getirdiği bir icaptır.

“’Loalar bizi sever, korur ve uyarır. Uzakta yaşayan akrabalarımız konusunda olup bitenleri bildirirler, hastalandığımızda bize tedaviler önerirler... Eğer açsak, rüyalarımızda gözükürler ve “Merak etme, yakında eline para geçecektir” derler ve vaat edilen para gelir.” Bir Marabel köylüsünün ağzından gelen bu sözler Vuducuların loalardan beklentilerini iyi bir şekilde betimler.”

Voodoo, Alfred Métreaux



Loalar ve Orişalar

Köleliğin yasaklanması ve Haiti gibi ülkelerin bağımsızlık mücadelelerini kazanmaları, yasak bir yer altı tarikatı gibi cereyan eden, veya Hıristiyanlık kamuflesi altında düpedüz pagan alemleri yapan toplulukların gün ışığına çıkması artık an meselesiydi. Fransızca konuşulan Haiti'den Dahomey kökenli Vudu, yine Fransız etkisi ve ayrıca İspanyol etkisi de bulunan New Orleans'den Obeah ve Hoodoo, İspanyolca konuşulan Puerto Rico'dan Santeria (Azizler Mezhebi), Küba'dan Santeria ve Lucumi, Portekizce konuşulan Brezilya'dan Yoruba kökenli Candomble, Bantu kökenli Umbanda ve Quimbanda (Kimbanda) türemiştir.

Vudu konusunda tanınmış bir uzman, Fransız antropologu Alfred Métraux, "Voodoo"(6) adlı kitabında Vudu kökenindeki Afrika dinleri konusunda şöyle yazmıştır: "Vudu'nun çoğu zaman sadece emprovize bir örneği olduğunu, Batı Afrika dinlerini de ilkel görmek yanlış olur. Bu dinler klasik Doğu ve Ege dünyasının kadim dini inanç ve ayinlerini yaşatmışlardır. Örneğin, Giritli çift balta "labrys"in Şango tanrısının tapınmasındaki rollünü ele alabiliriz.

"Dahomey dini inceliklerle doludur. Fa Geomansisi (Geo=toprak, mancy= kehanet, fal- palmiye cevizleri ile remil kehaneti) o denli karmaşık ve sembolik ima ve yorumlarında o denli gelişmiştir ki, ancak teolojik spekülasyonlara vakit ayırabilen, bilgi yüklü bir rahip sınıfı tarafından geliştirilmiş olabilir. Eğer Dahomeylilerin doğa-üstü alem konusunda oluşturdukları anlayışı incelemek istesek, Mawa olarak tanınan belirsiz cinsiyetli tek bir Yüce Tanrı ve altında panteonlar ve bazen de hiyerarşiler şeklinde uzanan ilahlar buluruz. Kaderin vücut edilmiş şekli Fa ile ilgili bu efsanelerde özel bir yer vardır. Esas doğa tanrıları dışında bir sürü kutsal ruhi varlık da vardır... Müzik ve dans tarikatları ile o denli yakınen kaynaşmıştır ki, bir bakıma bir 'dans dini'nden söz etmek mümkündür. Dans, esasen ilahların inananlarla normal iletişim yöntemi ilahi pozesyonun aracıdır."

Vuducular inançlarını şöyle açıklarlar: Tek bir Yüce Tanrı vardır. Loalar, Tanrı'nın "insanlara yardımcı olmak üzere yarattığı" varlıklar, Tanrı ve insan arasında aracılardır. Doğa-üstü güçlerle donatılmış, fizik üstü bir alemde mekan ederler ve insanların dileklerini yerine getirirler, onları korurlar ve gerektiğinde cezalandırırlar. Her biri belirli bir gücün, belirli bir mekanizmanın sorumlusudur. Örneğin bir ateş loasunu çağırıp yağmur dilemezsiniz. Yüce Tanrı direkt olarak insan sorunları ile ilgilenmez, çünkü çok uzak bir boyuttadır, dolayısıyla onunla ilgili herhangi bir uygulama yoktur. Ancak, loalar bir dilek yerine getirdiklerinde ve onlara teşekkür edildiğinde "bana değil, Tanrıya şükret" derlermiş. Vuducular da neredeyse kaderci bir yaklaşımla başına gelenlere "Tanrı işi" derler, ancak önleyebilecekleri veya değiştirebilecekleri bir durum olduğunda çekinmeden loalara başvururular. Böyle olmakla beraber Vudu da aslında ibadet ağır basar.

İbadet şekli de başta danstır. Diyeceksiniz ki, böyle ibadet mı olur? bu nasıl din? Dans, müzik, eğlence, içki, tütün, seks, büyü ve dinden uzak olarak düşünülen, daha akla gelecek nice şeyler. Çok farklı bir din anlayışı ile yetiştirilmiş olan bizler için bunu anlamak çok zor olabilir, ama farklı da olsa burada gerçekten bir din vardır. Bu idrak edilen bir şeyden ziyade, hissedilen bir şeydir. Bu merkezlerde çok dinamik bazı güçlerin varlığı sezilir, yanında kilise soluk kalıplaşmış bir kurum gibi kalır, sanki bütün canı ve sihri çoktan yitirmiş zorla ayakta tutulan bir ceset gibi. Oysa, Vudu yaşayan bir dindir, öte alemle teması hiç bir zaman koparılmamış. İrtibat kurulan varlıklar bazen biraz kaba da olsa, hem bir üst olmanın yetkisini sergiliyorlar, hem de sanki doğa-üstü güçler, sezgiler gösteriyorlar. Loaların en önemlileri Santeria'ya göre "Yedi Afrikalı Kuvvet" ve Umbanda'ya göre "Yedi Manga" şefleridir. Bunlarla irtibat kurulması çok enderdir, ancak yardımcıları ile sık sık irtibat kurulur. Bunların dışında melek, cin, ruh, aziz, şeytan, canavar türünde çeşitli loalar vardır. Kimisi bir doğa gücü, kimisi de bir zamanlar insan olarak yaşamış varlıklar olduğu inanılır.

Loalar dilekleri yerine getirirler, ama çoğu zaman sembolik dahi olsa karşılığında bir bedel isterler, bu puro, içki, yemek şeklinde olduğu gibi her loanun kendine göre zevkleri ve kurbanları vardır. Vudu'nun yaygın olduğu yerlerde loalar aynı komşu veya akrabalar gibi, inananların hayatında önemli rolleri bulunan gerçek kişiler olarak görürler. Örneğin yılbaşında birçok Cariocas (Rio yerlisi) Copacabana plajına giderler ve denize adak olarak çeşitli hediyeler atarlar, örneğin Fransız parfümü, bir kutu çikolata, şampanya (maddi imkanlarla ölçülü olarak) vs. gibi... bir erkeğin flört ettiği kadına vereceği türden hediyeler. Bunlar deniz orişası Yemanja'ya verildiği kabul edilir. Bu şekilde varlık ve insan arasında, aile ferdi ve dostmuş gibi özel ve duygusal bir bağ kurulur.

Ayrıca bir nokta daha var. İnsan bunu Vudu ile yüz yüze geldiğinde fark ediyor. Vudu'da zenci, beyaz, mulato, Kızılderili, melez ayrımı yoktur. Bir Cariocas'ın beyaz tenine aldanmayın, hatta kendisine sorsanız tılsım, büyü gibi şeylere inanmadığını da söyleyebilir, ama gizlice o da bu işin içindedir. Çoğu boynunda figga denilen bir uğur tılsımı taşır, gümüş, kıymetli veya yarı kıymetli taşlardan imal edilen figgalar, bir el şeklindedir ve bizce ayıp sayılan bir parmak işaret bulunur ve şer etkileri def ettiği inanılır. Bahia'ya gittiğimde orada Mahatma Ghandhi Tereiro’su olarak anılan 5000 üyelik bir merkezin Pai do Santo'su (Azizlerin babası) ile görüşmem için referans almıştım, adının John Scott olması beni hayrette düşürmüştü, babası İskoçya'dan göç eden tipik bir İskoçyalı idi.

Sözlükte, bazı önemli loa ve orişaların listesi verilmiştir. Bunların arasında 7 orişa veya loa şefleri vardır (Yedi Afrikalı Kuvvet, veya Umbanda'da Yedi Manga) ve her birinin ibadetine ayrılmış haftanın bir günü vardır. Haftanın günlerini Latince’sini ve batı dilerindeki karşılığını elle alırsak. Pazar günü güneş günü, pazartesi ay günü, salı mars günü, çarşamba merkür günü, cuma venüs günü ve cumartesi satürn günüdür. Sunday (sun = güneş, day = gün), Monday, montag veya Lundi (moon veya luna = ay günü), Mardi (Mars günü) v.s. (Bu pagan dinlerinden kalma bir sistemdir ve ileri ki diğer bir yazımızda ezoterik astroloji altında ayrıntılı olarak açıklanacaktır) ve aynen Vudu'da da geçerlidir. Yani eğer güneşe tekabül eden Vudu tanrıyı bulursan, onun ibadet günü pazardır. Makumba'da güneş tanrısı Oşala olduğuna göre ibadet günü pazardır. İsa'nın da ibadet günü pazar olduğuna göre, o Oşala'nın karşılığıdır. Ayrıca, her önemli loa'nın kendine has rengi, dansı, tamtam ritmi, müziği, yemeği, rakamı, boncuğu, çağırma tilaveti, sembolü, fetişi, işareti, parfümü ve tütsüsü vardır. Kendine has aksesuarları vardır, bunlar kılıç veya mızrak gibi silahlar olabilir veya ayna, asa gibi simgesel eşyalar olabilir.


“Görünmeyen alemle iletişim kolay ve sürekli sağlanmaktadır. Loalar taraftarlarıyla iletişimi için ya birinin bedenine girip onu araç olarak kullanırlar veya rüyalarında gözükür veya insan şeklinde karşılarına çıkarlar. Ayrıca vudu rahip ve rahibeleri loaları özel kavanozların içine çağırma güçleri vardır. Bunlarla başak kimzelerle iletişim sağlarlar.”

Voodoo, Alfred Métraux





Vudu ve Okültizm



Tarih boyunca insanlar ruha, fizik ötesi dünyalara ve güçlere inandılar. Bu inançlar yaşadıkları çok gerçek ve kendilerince anlamlı deneyimlere, vakalara dayanıyordu ve dünyanın her tarafında, en ilkel toplumlardan en uygarlarına dek, evreninin salt fiziksel maddeden oluşmadığı, insanın, evrenin, yaşamın bir amacı olduğu fikri yaygındı.

Her ne kadar ‘pozitif” bilimin ideolojik yönü böyle bir realitenin varlığını inkar etmeye yönelmişse de, okültistler çok yönlü bir evren modeline sistematik kurallar getirmeye çalıştılar. Örneğin bütün evrenin enerji ve titreşimden oluştuğunu, düşünce ve hislerimizin de bir şekilde enerjiye dönüştüğü ve etrafa yayıldığı. Her şeyin bir enerji birliği içerisinde karşılıklı iletişim içerisinde olduğu gibi fikirleri doğrulamak için çeşitli gerekçeler veriyorlardı, dahası bu tür varsayımları saptamak için duyu-üstü yöntemlerin varlığından söz ediyorlardı.

Loaların arkasındaki dinamizmi anlamak için psikolog Carl Jung'un arşetipler teorisini bilmekte yarar vardır. Kısaca ve kabaca, Jung'e göre evredeki asıl güçler insan ruhunun derinliklerinde belirli bir motif şeklinde mevcuttur. Kitlesel bilinçte bulunan bu motifler insandan insana değişmez. İnsan gerek düşlerinde ve rüyalarında bu motifleri insan şekline sokar. 

Tarih boyunca yaratılan panteon ve efsanelerdeki benzerlikler buna borçludur. Okült açıdan, arşetipler içimizde var olduğu gibi aynı zamanda evrende mevcuttur. Evrendeki arşetip ve içimizdeki arşetip ile bir bağ kurulduğunda bir "güç kanalı" oluşur. 

Okült açıdan incelendiğinde, bir Vudu ayininde kitlesel bir güç oluşur ve kurban, mum, tütsü vs. ile bunun beslendiğinde muazzam bir enerji yığını oluşur. Müzik, dans ve ayinle bu enerji yoğunlaşır ve yönlendirilir, vevelerde resmedilen arşetipleri çağırmakla fizik ötesi planlara kapılar açılır ve "güç kanalı" denilen bir bağlantı kurulur.

Blavatsky gibi bazı okültistler Vudu’da varsaydıkları kara büyü bağlantısından dolayı ondan uzak durmuşlardır. Batı Tradisyona bağlı Majisyenler, Wikanlar de bazen aynı Doğu Tradisyonu sadece Doğu bedenlere uygundur dedikleri gibi, Vudu’yu zenci ırkına uygun ilkel bir sistem olarak görmüşlerdir. Diğer yandan, zenci bir Wikan (Modern cadı kültü üyesi) hayal bile edilemez.

Jean Kerboull, "Voodoo and Magical Practices", Haitili Vudunun önemli derecede 19. asır Fransız okült ve maji edebiyatından etkilendiğini ve Haiti'ye yerleşen Tapınakçıların (Templier) onları yönlendirdiklerini iddia etmekte.

İngiliz Majisyeni Aleister Crowley’nin Aiwaz adında bir varlıktan tebliğ olarak aldığını iddia ettiği “Kanun Kitabı”nın I. cildin 37. maddesi şöyle yazar: “Ayrıca mantraları ve afsunları, Obeah ve Wangayı; Asâ çalışması ve kılıç çalışması, O, bunları öğrenip öğretecek”. Crowley’in bir yeni çağ (New Aeon) dininin “vahisi” olarak kabul ettiği bu kitap gereğince, Tantrik sistemi, büyü ve Maji’nin yanında ayrıca Crowley’nin Vudu sistemi öğrenmesi ve bunlara yönelik yeni bir maji sistemi geliştirmesi emrediliyordu, ancak Crowley diğer konularda geniş bilgisi ve okült becerilerine rağmen, Araplarla, Hintlilerle, Çinlilerle birlikte yaşayıp gizli bilimlerini öğrenmesine rağmen, Vudu’ya hiç bir zaman yanaşmadı.

Crowley’nin müritlerinde biri olan ve öldüğünde başkanlığını (O.H.O) boş bıraktığı O.T.O. cemiyeti başkanlığına soyunanlardan biri, Kenneth Grant, "The Magical Revival" (12) kitabında şöyle yazar: "Obeah ve Vudu denilen Afrikalı sistemlerde bu ışığa Aub veya Ob (Obeah'ın kökeni) denilir. 'Ob' bir yılan anlamına gelir. Hint misterlerde ona Kundali veya Kundalini denilir. Onun aydınlanmamış kişide omuriliğin dibinde uykuda yattığı yazılır." “Cults of the Shadow” (“Gölge Tarikatları”) adlı kitabında Vudu’ya geniş yer verir. Kenneth Grant’e göre, bütün Orta-Doğu din ve ezoterik sistemlerinin kaynağıda eski Batı Afrika dinlerinde yatıyor ve Vudu ezoterik bir sistem olarak tantrik, taoist ve majikal sistemleri ile uyumlu sırlar içermektedir. Vudu panteonu Kabalistik hayat ağacına oturtmak gibi ilginç yaklaşımları vardır. Grant'in kitapları ilginç olmakla beraber giderek anlaşılmaz karanlık kavram karmaşıklara ve sapmalara dalmakla.

Grant’in modern bir Vudu ustadı diye lanse ettiği ve merkezi Haiti”de bulunan “La Couleuvre Noire” (“Kara Yılan”) tarikatının ve “Monastry of the Seven Rays” (“Yedi Işın Manastırı”) başkanı Michael Bertiaux”e göre Vudu ve Tantra’nın kökeni batmış kıta Atlantis’teki Kara Mabet ve Kızıl Mabedinden kaynaklanmaktadır. Bunun haricinde Bertiaux'nun kitabı inanılmaz safsatalarla dolu.

Batı okültist ve majisyenlerin Vuduyla ilgili ender eserleri arasında Aurum Solis cemiyetinin başkanları Melita Denning ve Osborne Philips "Vudu Ateşi" , Jason Black ve Chris Hyatt'in ilginç "Şehir Vudusu"vardır. Son zamanlarda yaygın reçete ve uygulama kitapları arasında El Obatala'nın Yaratıcı Ritüel (ayin) Santeria ve Batılı maji uygulamaları bir yere kadar birleştiriyor, ancak Batı majisi konusunda fazla bilmediği için Santeria ağırlıklı.

Biraz daha akademik bir havada, Leo Frobnenius, Mythologie de L’Atlantide, adlı kitabında Platon’un söz ettiği Atlantis”in aslında Afrika’daki Yoruba Krallığı olduğunu iddia ederek, orada yüksek seviyede bir medeniyetin bir zamanlarda varolduğunun kanıtlarını sunar. Aynı şekilde, Peter Kolosimo da Nijerya ve Benin’de on dokuzuncu yıllar sonunda kalıntıları bulunan eski ve gelişmiş uygarlıktan söz eder ve Atlantis bağlantısını ima eder.

SONUÇ

Bu çalışma ile amacımız Afrika kökenli uygulamaları önermek veya yaymak değildir. Bu tür uygulamalar ancak belirli bir kültürün içinde bizzat yaşayarak, sembol ve yöntemlerine çocukluktan aşina olarak mümkün olabilir. İyi ve kötü yanlarını, tuzaklarını iyice bilerek mümkün olabilir.

Amacımız mevcut ve yaşayan bir sisteminin ana hatlarını elden geldiği kadar doğru bir şekilde aktarmaktır. Bu sırf entelektüel bir girişimle olamaz. Afrika kökenli dinleri incelerken bilim ve batıl inanç, ruhsal ve nefsi, ortodoks ve heterodoks arasında ince kıyıda dikkatli bir şekilde yürümek gerekir. Amacımız bu Afrika kökenli dinleri iyi veya kötü, doğru veya yanlış diye yargılamak değildir. Buna kimsenin hakkı yoktur.

Bu çalışma bilinç sınırlarımızı zorlamışsa. Farklı realitelerin ve yolların oluşu, ırk, din farkı ne olursa olsun bütün insan toplulukların kendine has ruhsal ve psişik yöntemleri olduğu bilincine getirmişse amacına ulaşmıştır


YAZININ DEVAMI DiGER PSiSiK GÜCLER RiTÜELLER VE ViDEO iCiN TIKLAYIN

About irFaN DeRiN GüNDeM

Hi there! I am Hung Duy and I am a true enthusiast in the areas of SEO and web design. In my personal life I spend time on photography, mountain climbing, snorkeling and dirt bike riding.
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

Hiç yorum yok:

KÜRT ACILIMININ TÜM DESiFRESi

iYi iZLE AKP TÜRKiYEYi BÖYLE SATIYOR _______________________________________________________________________ OLASI BiR iSTANBUL DEPREMi OLURSA AMERIKA TÜRKIYEYI ISGAL EDER